Перевод: с русского на все языки

со всех языков на русский

uçsuz bucaksız

  • 1 бескрайный

    uçsuz bucaksız

    Русско-турецкий словарь > бескрайный

  • 2 безбрежный

    uçsuz bucaksız,
    sınırsız
    * * *
    uçsuz bucaksız; sınırsız ( беспредельный)

    безбре́жное мо́ре — uçsuz bucaksız bir deniz

    безбре́жный океа́н — kıyısız ve sonsuz okyanus

    Русско-турецкий словарь > безбрежный

  • 3 бескрайний

    бескра́йние ни́вы — gözün alabildiğine uzanan ekili tarlalar

    Русско-турецкий словарь > бескрайний

  • 4 необозримый

    uçsuz bucaksız; engin

    Русско-турецкий словарь > необозримый

  • 5 необъятный

    uçsuz bucaksız; engin

    Русско-турецкий словарь > необъятный

  • 6 безграничный

    sınırsız,
    sonsuz,
    uçsuz bucaksız; tükenmez
    * * *
    1) sınırsız; sonsuz; uçsuz bucaksız

    безграни́чные просто́ры — uçsuz bucaksız enginlikler

    безграни́чная степь — sonsuz / uçsuz bucaksız step

    безграни́чное сча́стье — sonsuz mutluluk

    ра́дость её была́ безграни́чна — sevincine payan yoktu

    запа́сы то́плива не безграни́чны — yakıt kaynakları tükenmez cinsten değildir

    Русско-турецкий словарь > безграничный

  • 7 конец

    son
    * * *
    м
    1) врз son; bitim; uç ( ucu)

    коне́ц ни́тки — ipliğin ucu

    противополо́жный коне́ц коридо́ра — koridorun öte başı

    мы шли в са́мом конце́ — biz en arkada yürüyorduk

    коне́ц ме́сяца — ayın sonu

    коне́ц ле́та — yazın sonu

    в конце́ ле́та — yaz biterken

    2) (смерть, кончина) son

    ему́ прихо́дит коне́ц — sonu yaklaşıyor / geliyor

    3) разг. yol, mesafe

    пое́здка в оди́н коне́ц — tek istikamet yolculuğu

    пое́здка в о́ба конца́ — gidiş dönüş yolculuğu

    ••

    до конца́ — sonuna kadar

    говори́ть без конца́ — durmadan konuşmak

    из конца́ в коне́ц — bir uçtan bir uca, bir baştan bir başa

    в конце́ концо́в — en son, en sonunda

    аплодисме́нтам не́ было конца́ — alkış bitmek bilmiyordu

    со всех концо́в све́та — dünyanın dört bir bucağından / yanından

    на друго́м конце́ све́та — dünyanın öbür ucunda

    каза́лось, доро́ге не бу́дет конца́ — yol git git bitmiyordu; yol bitip tükenmek bilmiyordu

    э́тому ле́су нет конца́-кра́ю — bu orman uçsuz bucaksız

    дава́й запла́тим и де́лу коне́ц! — parayı verelim gitsin!

    э́то положе́ние оши́бочно от нача́ла до конца́ — bu tez baştan aşağı yanlıştır

    положи́ть коне́ц чему-л. — (bir) son vermek; paydos demek

    Русско-турецкий словарь > конец

  • 8 огромный

    muazzam; (kos)kocaman; dev (gibi); dağ gibi; koskoca

    огро́мный успе́х — muazzam başarı

    огро́мные уси́лия — muazzam gayretler

    с огро́мным трудо́м — bin bir güçlükle

    огро́мные просто́ры — uçsuz bucaksız enginlikler

    огро́мные сапоги́ — kocaman çizmeler

    в (тако́й) огро́мной гости́нице не́ было ни еди́ного свобо́дного но́мера! — koskoca otelde bir tek boş oda yoktu!

    огро́мный самолёт — dev / devasa uçak

    на огро́мной ско́рости — muazzam bir süratle (giderken)

    Русско-турецкий словарь > огромный

См. также в других словарях:

  • uçsuz bucaksız — sf. 1) Sonu görülmeyecek kadar geniş olan Şehir, uzaktan bir dağın eteğinde uçsuz bucaksız bir bahçe gibi görünüyor. R. N. Güntekin 2) Çok fazla, pek çok …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • uçsuz — sf. Ucu olmayan Geçen günlerim bana dalgaları sayılmayan uçsuz bir deniz gibi göründü. H. E. Adıvar Birleşik Sözler uçsuz bucaksız …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bucaksız — sf. Bucağı olmayan Birleşik Sözler uçsuz bucaksız …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • alabildiğine — zf. 1) Sınırsız, uçsuz bucaksız bir biçimde Bir tarafı alabildiğine deniz, bir tarafı alabildiğine boş çöl. F. R. Atay 2) Olanca hızı ile 3) mec. Aşırı derecede, gereğinden çok …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • anız — is. 1) Ekin biçildikten sonra tarlada kalan köklü sap 2) Ekin biçildikten sonra sürülmemiş tarla Uçsuz bucaksız uzayan kır / Kimi yerde nadas, kimi anız. A. K. Tecer Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller anız biçmek anız bozmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • pirinç — 1. is., ci, bit. b., Far. birinc 1) Buğdaygillerden, kökleri bol su içinde yetişen bir bitki (Oryza sativa) Oradaki uçsuz bucaksız pirinç bataklıklarının sahibidir. R. N. Güntekin 2) Bu bitkinin besin olarak kullanılan taneleri Birleşik Sözler… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • zırhlı — sf. 1) Zırh giymiş veya zırh kaplanmış ... uçsuz bucaksız bir tank, panzer ve zırhlı araba zinciri ... geçip gidiyordu. Y. K. Karaosmanoğlu 2) is. Büyük bir bölümü mermilere ve uçak bombalarına karşı bir zırhla korunmuş, genellikle büyük tonajlı… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bitmez tükenmez (veya bitip tükenmez) — bitmeyen, sonu gelmeyen, uçsuz bucaksız Kırk yıl bana bitmez tükenmez çok uzun bir süre gibi görünürdü. N. Cumalı …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yüzü görmemek — (bir şey) ... den yoksun olmak, uzak bulunmak Yüzyıllardan beri sabah yüzü görmemiş uçsuz bucaksız kıraç topraklar. Y. K. Karaosmanoğlu …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • GAYR-I MAHDUD — Hudutsuz, uçsuz bucaksız, sonsuz …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • MALANİHAYE — Sonsuz, nihâyetsiz. Uçsuz bucaksız …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»