-
1 бескрайный
uçsuz bucaksız -
2 безбрежный
uçsuz bucaksız,sınırsız* * *uçsuz bucaksız; sınırsız ( беспредельный)безбре́жное мо́ре — uçsuz bucaksız bir deniz
безбре́жный океа́н — kıyısız ve sonsuz okyanus
-
3 бескрайний
бескра́йние ни́вы — gözün alabildiğine uzanan ekili tarlalar
-
4 необозримый
uçsuz bucaksız; engin -
5 необъятный
uçsuz bucaksız; engin -
6 безграничный
sınırsız,sonsuz,uçsuz bucaksız; tükenmez* * *1) sınırsız; sonsuz; uçsuz bucaksızбезграни́чные просто́ры — uçsuz bucaksız enginlikler
безграни́чная степь — sonsuz / uçsuz bucaksız step
безграни́чное сча́стье — sonsuz mutluluk
ра́дость её была́ безграни́чна — sevincine payan yoktu
2) tükenmezзапа́сы то́плива не безграни́чны — yakıt kaynakları tükenmez cinsten değildir
-
7 конец
son* * *мконе́ц ни́тки — ipliğin ucu
противополо́жный коне́ц коридо́ра — koridorun öte başı
мы шли в са́мом конце́ — biz en arkada yürüyorduk
коне́ц ме́сяца — ayın sonu
коне́ц ле́та — yazın sonu
в конце́ ле́та — yaz biterken
2) (смерть, кончина) sonему́ прихо́дит коне́ц — sonu yaklaşıyor / geliyor
3) разг. yol, mesafeпое́здка в оди́н коне́ц — tek istikamet yolculuğu
пое́здка в о́ба конца́ — gidiş dönüş yolculuğu
••до конца́ — sonuna kadar
говори́ть без конца́ — durmadan konuşmak
из конца́ в коне́ц — bir uçtan bir uca, bir baştan bir başa
в конце́ концо́в — en son, en sonunda
аплодисме́нтам не́ было конца́ — alkış bitmek bilmiyordu
со всех концо́в све́та — dünyanın dört bir bucağından / yanından
на друго́м конце́ све́та — dünyanın öbür ucunda
каза́лось, доро́ге не бу́дет конца́ — yol git git bitmiyordu; yol bitip tükenmek bilmiyordu
э́тому ле́су нет конца́-кра́ю — bu orman uçsuz bucaksız
дава́й запла́тим и де́лу коне́ц! — parayı verelim gitsin!
э́то положе́ние оши́бочно от нача́ла до конца́ — bu tez baştan aşağı yanlıştır
положи́ть коне́ц чему-л. — (bir) son vermek; paydos demek
-
8 огромный
muazzam; (kos)kocaman; dev (gibi); dağ gibi; koskocaогро́мный успе́х — muazzam başarı
огро́мные уси́лия — muazzam gayretler
с огро́мным трудо́м — bin bir güçlükle
огро́мные просто́ры — uçsuz bucaksız enginlikler
огро́мные сапоги́ — kocaman çizmeler
в (тако́й) огро́мной гости́нице не́ было ни еди́ного свобо́дного но́мера! — koskoca otelde bir tek boş oda yoktu!
огро́мный самолёт — dev / devasa uçak
на огро́мной ско́рости — muazzam bir süratle (giderken)
См. также в других словарях:
uçsuz bucaksız — sf. 1) Sonu görülmeyecek kadar geniş olan Şehir, uzaktan bir dağın eteğinde uçsuz bucaksız bir bahçe gibi görünüyor. R. N. Güntekin 2) Çok fazla, pek çok … Çağatay Osmanlı Sözlük
uçsuz — sf. Ucu olmayan Geçen günlerim bana dalgaları sayılmayan uçsuz bir deniz gibi göründü. H. E. Adıvar Birleşik Sözler uçsuz bucaksız … Çağatay Osmanlı Sözlük
bucaksız — sf. Bucağı olmayan Birleşik Sözler uçsuz bucaksız … Çağatay Osmanlı Sözlük
alabildiğine — zf. 1) Sınırsız, uçsuz bucaksız bir biçimde Bir tarafı alabildiğine deniz, bir tarafı alabildiğine boş çöl. F. R. Atay 2) Olanca hızı ile 3) mec. Aşırı derecede, gereğinden çok … Çağatay Osmanlı Sözlük
anız — is. 1) Ekin biçildikten sonra tarlada kalan köklü sap 2) Ekin biçildikten sonra sürülmemiş tarla Uçsuz bucaksız uzayan kır / Kimi yerde nadas, kimi anız. A. K. Tecer Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller anız biçmek anız bozmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
pirinç — 1. is., ci, bit. b., Far. birinc 1) Buğdaygillerden, kökleri bol su içinde yetişen bir bitki (Oryza sativa) Oradaki uçsuz bucaksız pirinç bataklıklarının sahibidir. R. N. Güntekin 2) Bu bitkinin besin olarak kullanılan taneleri Birleşik Sözler… … Çağatay Osmanlı Sözlük
zırhlı — sf. 1) Zırh giymiş veya zırh kaplanmış ... uçsuz bucaksız bir tank, panzer ve zırhlı araba zinciri ... geçip gidiyordu. Y. K. Karaosmanoğlu 2) is. Büyük bir bölümü mermilere ve uçak bombalarına karşı bir zırhla korunmuş, genellikle büyük tonajlı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
bitmez tükenmez (veya bitip tükenmez) — bitmeyen, sonu gelmeyen, uçsuz bucaksız Kırk yıl bana bitmez tükenmez çok uzun bir süre gibi görünürdü. N. Cumalı … Çağatay Osmanlı Sözlük
yüzü görmemek — (bir şey) ... den yoksun olmak, uzak bulunmak Yüzyıllardan beri sabah yüzü görmemiş uçsuz bucaksız kıraç topraklar. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
GAYR-I MAHDUD — Hudutsuz, uçsuz bucaksız, sonsuz … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
MALANİHAYE — Sonsuz, nihâyetsiz. Uçsuz bucaksız … Yeni Lügat Türkçe Sözlük